MARTILARIN EFENDİSİ
Richard BACH’ın aynı adlı romanından uyarlanan bir filmdir.
İnsanın özgürlük arayışını, kişisel büyümeyi ve toplumun normlarına meydan okumayı ele alır.
Bu film birçok psikolojik tema ve karakter gelişimi öğesi içerir. Özgürlük arayışı, başarı ve özsaygı, toplumsal normlar ve dışlanma gibi temalar insan psikolojisinin derinliklerine işaret eder.
Bu filmi izleyenler, öz farkındalık ve toplumsal baskılara karşı direnç gibi önemli konular üzerinde düşünme fırsatı bulurlar.
Bu kitap aynı zamanda, insanların kendi potansiyellerini gerçekleştirmek için içsel çatışmaları ve zorlukları nasıl aşabileceğini anlatan güçlü bir psikolojik hikaye sunar.
HOPE SPRİNGS
Film, Kay ve Arnold adında orya yaşlı bir çiftin aralarında yaşanan iletişimsizlik ve cinsel sorunların evliliği monoton bir hale getirmesi ve Kay’in artık bu duruma katlanamayarak bir çözüm yolu araması ile başlıyor.
Kay, kendisi eşi ile sorunlarını çözmek için girişimlerde bulunsa da bu sonuçsuz kalıyor ve bir gün kitapçıda Dr. Bernald Feld’in evlilik üzerine yazmış olduğu kitabına rastlıyor.
Filmde, kitabı okumaya ve doktoru araştırmayan Kay’in evliliğini bitirmek değil evliliğini kurtarmak istediğini bunun için çabaladığını görüyoruz.
Kay danışmandan randevu alıyor ve bunun için iyi bir para ödüyor. Kocası Arnold bunu öğrendiğinde seanslara katılmak istemiyor ve tepki gösteriyor fakat Kay’in bu konudaki kararlılığını anlayınca o da Kay’in peşinden gidiyor.
SQUID GAME
Senarist-Yönetmen Hwang Dong-Hyuk bu dizide bir neoliberal toplum eleştirisi yapıyor. Dizideki oyun alanı bile neoliberal şirket modelini anlatıyor.
Dizide her askeri aynı koyu pembe renkli tulum içinde görüyoruz. Hangisi ast hangisi üst olduğu belli olmayan askerlerin rütbelerini ilk bakışta anlayamıyoruz. Fakat maskelerindeki semboller göre Daire işçileri, Üçgen askerleri ve Kare de yöneticileri temsil etmektedir.
Yönetmen Hwang bu sisteme, Karınca kolonilerini inceledikten sonra karar vermiş.
Karıncalarda da dışarıdan bakıldığında pek fark görülmez ancak onlar da tıpkı dizideki gibi görünüş olarak aynıdırlar. Aralarında mükemmel bir rütbe sistemi vardır.
Kare, Daire ve Üçgen gibi olmasa da karıncalarda da belirli iz ve kokular vardır. Bunlar sadece kolonideki diğer karıncalar tarafından görülebilir.
Tıpkı dizide olduğu gibi… Hatta dizideki maskelerin şekli de karınca ağzını temsil eder. Dikkatli bakarsanız; Maskenin üzeri tek parçadır, aşağıda ise ortayı bir çizgi ayırır ve 2 büyük diş gibi 2 yan kısım belirginleşir.
ANNE WİTHAN’E
Dizi 1908 yılında Lucy Maud Montgomery tarafından yazılan “Anne of Green Gables” adlı kitaptan uyarlamadır.
Kitap o kadar sevilmiş ki 20 farklı dile çevrilmiştir. Türkçeye de “Yeşilin Kızı Anne” olarak çevrilmiş dizi 2020’nin başında 3. sezonunu yayınladı ve konu olarak yalnızca ilk iki kitabı içermektedir.
Dizi bir dönem dizisidir ve Kanada’da 1890’lı yılları anlatmaktadır.
Anne daha üç aylıkken yetim kalmış ve hayatı yetimhanede geçmiştir. Zaman zaman bazı ailelerin yanında hizmetçi olarak çalışsa da hep yetimhaneye dönmüştür.
Bir gün ona bir ailenin onu evlatlık istediği söyleniyor fakat işin aslı pek de o şekilde değildir.
Cuthbert kardeşler tarla işlerine yardımcı olması için bir erkek çocuk evlat edinmek istiyorlar fakat onlara Anne gönderiliyor.
INTO THE WILD
Film, birey merkezli yaklaşımlı ve hümanist psikoloji temellidir.
Bireylerin subjektif yaşantısına odaklanır. Filmde bireylerin kendileri için gerekli ve olumlu tercihleri seçip uygulayabilecekleri vurgulanır.
Filmdeki Christopher; kendisini anlama, kendi sorunlarını çözme, ihtiyaçlarını ve isteklerin görülüp kendi gelişim kapasitesinin farkına varma süreçlerini yaşayacaktır.
Küçükken kardeşi ile şiddet gören Christoper,’ın annesi ile babasının boşanacak raddeye gelen kavgaları olur. küçükken akrabalarının yanında tatile gittiğinde onlardan annesi ile babasının evli olmadığını hatta babasının başka biriyle hala resmiyette evli olduğunu öğrenir ve annesinin bu duruma razı geldiğini öğrenir ve bu hikayeyi kız kardeşine anlatmaz), babasının NASA’da çalışan bir dahi annesinin ise bu konuda bir danışmanlık şirketinin sahibi olduğundan bahseder ama kendisinin parayla, unvanla ilgilenmediğini “gerçek şeyler” ile ilgilendiğini anlatır. Bu zamana kadar hep sudan korkan biri olan Christopher her seferinde bu korkusuyla yüzleşmek için denize atlar çünkü bu durum ona hep kendini iyi hissettirdiğini söyler.
ANİMASYON FİLMLERİ
Özellikler çocukların beğeneceği animasyon filmleri
Yeti Efsanesi: Bu güzel animasyon filmi evinin çatısında bulduğu efsanevi yaratık yetiyi evine götürmeye çalışan “Yi” ve arkadaşlarının hikayesini anlatıyor. Onlar yetiyi eve götürmek isterler ancak yetinin geri dönmesini istemeyen insanlara da vardır. Yi ve arkadaşlarının onlara karşı da mücadele etmeleri gerekecektir. Arkadaşlık, sözüne sadık olma ve mücadele temalı çok güzel bir filmdir.
Zootopiya: Küçük dostlarımız olan hayvanlar dünyasında gizem, suç ve komedi dallarında yapılmış başarılı bir filmdir. Filmde polis olmak isteyen bir tavşanın bu uğurda verdiği mücadele ve karşılaştığı yanlışlar anlatılmaktadır.
Ejderhanı Nasıl Eğitirsin Serisi: Filmde ejderhaları olan Vikinglerin yaşadığı bir adada başlarına gelen maceralar işlenmektedir.
Moana: cesur, doğa ile iç içe büyümüş olan kabile şefinin kızı olan Moana doğa ile iç içe büyümüş cesur bir kızdır. Moana yaşadığı adaya büyük bir lanet gelene kadar mutlu bir hayat sürmüştür. Bu laneti ve sorunu çözebilmek için zorlu bir maceraya atılır ve adayı yeniden huzura ulaştırmak için zorlu sınavlardan geçer.
Ters Yüz: Yaşadıkları evden taşınan Riley isimli küçük bir kızın bu süreçte duygu değişimlerini işlenmiştir. Bu fil her duygunun ayrı ayrı kıymetli olduğunu anlatan filmdir. Çok sayıda psikolog filmin senaryolaşma sürecinde filme büyük katkılar vermiştir.
Ferdinand: Çiçek koklamak isteyen bir boğanın yaşam hikayesi anlatılır. Arenada döğüşmek istemeyen bu boğanın verdiği mücadeleleri konu alan bir filmdir. Şiddetle mücadele ve arkadaşlık temaları harika bir şekilde işlenmiştir.
Coco: Yalan söylememek, başkasının emeğine göz dikmemek ve sevdiklerini unutmamak gibi temaların işlendiği bir filmdir.12 yaşındaki Miguel’ in ölmüş bir müzisyenin gitarını bulur ve ölüler diyarına gider. Film Miquel’in orada yaşadığı maceraları konu almaktadır.
Küçük Prens: Küçük Prens adlı kitabın animasyon versiyonudur. Hem küçükler hem de büyükler için oldukça keyifli bir filmdir..
Kayıp Balık Nemo: Babasının gözünün önünde yakalanan Nemo isimli balığın yaşadıklarını ve babasının okyanusu aşarak oğlunu kurtarma çabalarını anlatan keyifli bir macera filmidir.
Kung Fu Panda serisi: Kung Fu ustasına dönüşen panda Po’nun hikayesi anlatılmaktadır. Po’nun tüm zorlanmaları buna rağmen pes etmeyişi filimde çok güzel işlenmiştir.
THA QEEN’S GAMBİT
Kazanma hırsını körükleyen bir dizidir. Bu dizi klasik bir aşk dizisi gibi sanılmaktadır ancak aslında öyle değildir. Buradaki aşk bir oyuna dayalı aşktır. Dizide aşk, hırs, ihtiras, gözyaşı vs. ne arasanız vardır
WHEN A LOVES MAN A WOMAN
Aile Terapisi açısından dikkatlice izlenmeyi gerektirir.
“Aile yapısının açık olmaması” konusunu işler.
Yapısı belirgin olmayan ailelerde aile üyeleri kolaylıkla ve anlaşılır olarak pek fazla iletişim kuramazlar bu da ailenin işlevsizliğini artırır.
Eş alt sistemlerinde görevler birbirlerini tamamlayıcı olduğunda işlemektedir. Dizide Michel karakterinde bunu bir örneğini görüyoruz.
Aile içi kurallar yerli yerinde olduğunda aileye işlevsellik kazandırır. Film bu mesajı çok net bir şekilde vermeye çalışır.
İNSİDE OUT(TERS YÜZ)
Filmin baş kahramanı Riley’dir. 11 yaşında bir kız çocuğu olab Riney’in Minnesota’da ailesi ile mutlu bir hayatı vardır.
Filmde başrolü Riley ile paylaşan beş ana karakter vardır. Bunlar, “Neşe, Korku, Üzüntü, Öfke ve Tiksinti”dir. Bu duyguların Riley’nin büyümesiyle birlikte onun hayatında ve kişiliğinin oluşumunda nasıl rol oynadıkları ele alınmaktadır.
NAİM
En çaresiz kaldığın an çare olabilir, asla mümkün değil denileni mümkün kılabilirsin.
Naim tam da bu açıdan muhteşem bir başyapıt olmuş.
Zulme karşı direnmek ve çaresizlere çare olmak için çıktığı yolda çok büyük bedeller ödeyerek zafere ulamanın haklı gururunun anlatıldığı etkileyici bir film.
Naim aldığı her madalya ve kırdığı her rekorla halkının yaşadıklarını dünyanın dört bir yanına duyurmayı kendine görev ve sorumluluk bilmiş bir sporcudur.
Gölgede durdukça gölgesinin olmayacağını fark eden Naim, güneş olup gölgesine halkını toplamayı başarmaya çalışır.
FREEDOM WRİTERS ÖZGÜRLÜK YAZARLARI
Irkçı olmama ve pes etmeme temasını güçlü bir şekilde işleyen etkileyici bir filmdir.
insanlar birbirlerine hoşgörü ve samimiyetle yaklaştığında dünya daha yaşanılır bir yer olacaktır.
Hiç kimse bir diğerinden daha değerli veya değerli veya üstün değildir.
Evrende her şey aslında birbiri için vardır. Bencillik evrenin doğasına aykırı bir durumdur.
Sevgi kimseyi zayıf kılmaz. Sevgi her şeyi yücelten en büyük güç ve değerdir.
THİS İS US
Film, aynı gün dünyaya gelen kişilerin hayatlarını birbirinden bağımsız olarak ve aynı zamanda da birbiriyle ilgisi bakımından ele alır.
Filmde, ebeveynlerin iyi anne baba olma yolunda gösterdikleri fedakarlıkları ve çocuklarıyla olan ilişkisini ele alınırken evrensel duygulara değinilmektedir (İyi insan olmak, fedakar olmak gibi).
Diziyi izledikçe yaşanılan her anın kıymetli olduğunu, ve dolu dolu yaşanması gerektiğini anlıyorsunuz. Zamanı kaybettiğinizde bir daha asla geri alamazsınız.
Sevgi ve umut insan için en derindeki duygulardır Aile bireyler için birleştirici bir unsurdur.
Bazen çeşitli sıkıntılar yaşanabilse de iyi ve kötü günlerde ailenin koşulsuz desteğini almanın birey üzerindeki en değerli ve güçlü etkidir.
FAKAT MÜZEYYEN BU DERİN BİR TUTKU
Yakın bir dostlarının düğününde tanışan iki yabancı. Parçaları eksik olan iki aşık.
Arif, aşkı bulamayan aşka aşık bir adam..
Müzeyyen, birçok aşk yaşamış, sadece doğru aşkı bulamayan umutsuz aşk kadını…
Birbirlerini çekmeye mahkum iki aşık…
Ufacık, sıcak, turuncu-kırmızı renk karışımı bir kıvılcım.
Kalbe yerleşen ver orada yeşeren bir kıvılcım. Arif ve Müzeyyen için de öyle olmuştu.
Düğünde bulunan, yaratılan bir kıvılcım, ikisinin de kalbine yerleşmişti
MÜSLÜM
Yolun sonu diye düşünülebilecekken her noktadan daha da güçlenerek çıkan ve küllerinden doğan bir yaşam.
Ailesi dağılmış, parçalanmış başında babası olmayan ama yüreğinde türküleri olan bir şarkıcı.
Her türküsünde her şarkısında milyonların inancını ve hayallerini kendi sesine işleyen,
“Hayatımın şansı” dediği en kıymetlisiyle mutlu olmayı öğrenen,
Kendi ifadesiyle “cehennemde büyüyen”,
Arabesk kültürünün en kıymetli temsilcisi iken bir anda rock şarkılarını hakkıyla söyleyebilen,
Hayran kitlesinde birbirine benzemezleri birleştiren,
Milyonların babası olan MÜSLÜM GÜRSES’İ anlatan harika bir film.
PERSONA
Doktor ; “Başkalarına karşı sen ile yalnızken ki sen arasındaki uçurum…”
Filmde doktorun, Elisabet’e söylediği filmin ana temasını oluşturur.
Hepimiz günlük hayatta kimi rollere bürünürüz ve maskeler takarız.
Bu rolleri yaparken, kimimiz kendimizi bu rollere fazlasıyla kaptırıp kendimize yabancılaşırız. Film, bu tema etrafında gelişen filmdir.
TOC-TOC
Obsesif Kompülsif bozukluğu olan 7 kişinin aralarındaki diyaloğu Grupla Psikoloji temelinde işleyen eğlenceli ilginç ve keyifli bir film.
Grupla Psikolojik danışmanın en temel özelliği olan “bireye koşulsuz destek” içeriği filmde ustaca işlenmiştir.
Başta konuşmak için birbirlerine direnç gösteren bu yedi kişi sonra sırayla birbirlerinin problemi üzerinde çalışırlar.
SO-WON (BİR İYİLEŞME ÖYKÜSÜ)
Yaşanmış bir olayı işleyen bu filmin yarattığı dramın uzun süre etkisinde kalacaksınız.
So-Won adlı sekiz yaşındaki bir kız çocuğu okula giderken alkollü bir adamın tecavüzüne maruz kalır.
Olaydan sonra her yönüyle büyük tramvalar yaşayan bu çocuk ve aileye bir psikoloğun “çocukları oyun iyileştirir” sözü adeta merhem olacaktır.
Psikoloğun bu sözünde sonra filmin çehresi bambaşka bir hale gelmektedir.
THE HELP
Irkçılık konusunu işleyen anlamlı bir filmdir.
Filmi izledikten sonra eşitlik ve adalet kavramlarınız daha da gelişecek, ırkçılığın dünyada ne kadar da uzak durulması gereken kötü bir duygu olduğunu daha da net hissedeceksiniz.
İnsanları artık yargılamadan sevmenin ne kadar doğru ve gerekli olduğunu daha iyi anlayacaksınız.
Bu filmi izledikten sonra insanın özünün dışı olmadığını asıl değer verilmesi gereken şeyin insanın iç dünyası, duyguları karakteri ve düşünceleri olduğuna ilişkin farkındalığınız daha da yükseklere çıkacaktır
VAROLUŞ -EXİSTENZ
Bu filmin çıkış noktası ile Peru’da bulunmuş 4. yy’a ait çömleklerde rastlanan efsanenin çıkış noktası benzerlik göstermektedir.
Çömleklerdeki efsaneye göre insan eliyle yapılmış her şey (çömlek-tava-değirmen) ve bütün evcil hayvanlar insanlara karşı ayaklanacak ve bunun sonucunda da roller değişecektir. Değirmenler kendisini icat eden insanları öğütecek, çömlekler insanları kaynatacak, tavuklar insanları öldürüp tavada kızartacaktır.
Çömlek efsanesinde efsanede kontrol edilemez teknoloji anlatılmaktadır. Bu filmde de insanın kendisinin icat ettiği bir oyunun gerçek yaşamı nasıl etkilediği ve dengelerin nasıl değiştiği anlatılmaktadır.
film boyunca izleyici neyin oyun neyin gerçek olduğunu ayıramamaktadır.
THE BUCKET
Arkadaşlığın, dostluğun ne kadar önemli, özel ve güzel olduğunu anlatan bir film.
Filmi izledikten sonra “daha sonra yaparım” dediğiniz bir çok şey için ertelemekte ne kadar da hatalıymışım yüzleşmesi ile karşılaşacaksınız.
Hayalleriniz asla ertelemeyin. Geç olmadan yapmanız gereken şeyleri mutlaka yapın.
Özellikle sevdikleriniz içi yapmanız gereken her şeyi zamanında yapın.
JOY
Yaşamınızda her zaman inmeler ve çıkmalar olacaktır.
Hayatta yaşadığımız tüm düşmeler aslında hayatımızı daha dirençli hale getiren en güçlü yapı taşlarıdır.
İnsan bir şeyleri kaybettiğinde değerini daha iyi anlar. Buradan çıkardığı dersle de yaşama daha sıkı sarılır.
En dibi gördüğünüzü düşünüyorsanız eğer bu filmi mutlaka izleyin.
AKIL OYUNLARI
Akıl Oyunları, matematik dahisi bir şizofrenin biyografik anlatımının yapıldığı başyapıt filmlerden biridir.
Adam Smith’in oyun teorisini geliştirip kendi diferansiyel ile denge teorisini ortaya atan ve 1994 Nobel Ekonomi Ödülünü alan Amerikalı matematikçi John Forbes Nash, kendisine depresyon ve paranoid şizofreni tanısı konduğunda üniversite yıllarındaydı.
Bu sebepten ötürü film de Nash’in Princeton’daki anılarından başlamaktadır.
KRAMER KRAMER’E KARŞI
Aile hukuku ve velayet kurumu konusunun işlendiği bir filmdir.
Baba-çocuk ilişkisinin geçirdiği değişim ve işkolik babanın iyi bir ebeveyne dönüşmesi, filme kaliteli bir dramatik kurgusu katmıştır.
Velayet, küçüğün korunması ve temsili için öngörülmüş olan hukuksal hakların bütünüdür.
Boşanma sonrası çocuğun velayetinin hangi ebeveynde bırakılacağına hakim; detaylı bir şekilde inceleme ve irdeleme yaparak, çocuğun menfaatlerine uygun düşecek şekilde karar verir.
Filmde geçen mahkeme sahneleri ve avukatların taraflara karşı tutum ve soruları bizi 70’ler Amerika’sının aile yapısı ve hukuk sistemi konusunda önemli ipuçlarına götürmektedir.
GUGUK KUŞU
Toplumsal kurallara uymayan her insan o toplumdan dışlanır ve hatta bir süre sonra deli damgası yer.
Bu film bu temada hareket eden bir filmdir.
Filmde otoriter kuralların çok fazla ihlal edilmesi işlenmektedir.
Bunun yanında birlik olma, kardeşlik, hümanistlik gibi unsurlara da filmde fazlaca rastlanılmaktadır.İnsan normlardan nefret ettiğini topluma sununca insanlar onlara deli gözüyle bakar ve insan bir süre sonra delirir.
I AM SAM (BENİM ADIM SAM)
“SENDEN BAŞKA BİR BABA İSTEMİYORUM!”
40’ lı yaşlarında olmasına rağmen çocuk zekasına sahip olan Sam, bu zamana kadar yaşamını idame ettirebilmiş biridir.
Filmin başlarında Sam’ in iş ve özel yaşamına ilişkin sahneler bu durumu açıklar niteliktedir. Ardından Sam’ in çocuk sahibi olmasıyla işler karışır. Sam’ in bu aşamadan sonra alacağı ilk darbe annesinin çocuğu terk etmesi olur.
Ardından bebeğine bakmak ve onu en iyi şekilde yetiştirmek için büyük bir çaba harcar. Sam’ in yakın arkadaşları da bu dönemde ona yardımcı olurlar. Bu güzel günlere gölge düşüren olay ise Sam’ in Lucy için hazırladığı doğum günü partisinde yaşadığı tatsız bir tartışmadır. Yaşanan olay sonucu Lucy kaçar ve olaya devlet yetkilileri dahil olur.
Özel eğitim üzerine çekilmiş harika bir filmdir.
Oscar ödüllü oyuncu Sean Penn (Sam)’ in takdire şayan oyunculuğunun yanında o dönemde kendi belli etmeye başlayan çocuk oyuncu Dakota Fanning (Lucy)’ in uyumu bize gerçek bir aile dramı yaşatıyor.
CENNETİN RENGİ
Sabır ve inancın küçük bir çocukta bu derece fazla olduğunu gördükçe hayrete düşecek ve bitişindeki hüzün sizi umutlandıracak.
Farklılıklarla dolu bir toplumda yaşamaya çalışıyoruz. Dili, dini, teni, gelenek ve görenekleri birbirinden farklı olsa da bu evrendeki en önemli ortak özelliğimiz insan olmaktır. Dil, din ırk değil de bedeninizdeki bir durumdan ötürü diğer insanlardan farklı olsaydınız ve yaşamınızda bununla mücadele temek zorunda kalsaydınız ne olurdu ?
Muhammed, görme engelli olarak dünyaya gelmiş ve bununla olgunlukla savaşan bir çocuktur. Film, Muhammed’in görme engelliler okulunun tatile girip, babasının onu iki kız kardeşinin ve babaannesinin bulunduğu köye götürmeye gelmesiyle başlar ve Muhammed’in hayatındaki engellere engel olmaya çalışmasıyla devam eder.
HUNDRAARİNGEN (100 YAŞINDA CAMDAN ATLAYIP KAYBOLAN ADAM)
Bu film için irdelenmesi gereken en önemli mesele yaşlılığa karşı farklı bir bakış açısı kazandırması olacaktır. Yüz yaşına gelmiş bir adam deyince pek çoğumuzun hayalinde elden ayaktan düşmüş, muhtemel hastalıklarıyla uğraşan yaşlı bir insan gelecektir. Ancak filmde bu algı tamamen yıkılıyor ve yerine hayatın bu aşamasına umursamaz tavrıyla damga vuran bir adam geliyor. Aslında onun bu tavrını geçmişini bizlere aktardığında daha net anlayabiliyoruz. Sahip olduğu enteresan kişiliği sayesinde farklı biri olduğunu henüz çocukken gösteriyor ve bu durum babasına benzediği içindir diye düşünülerek anlatılıyor. Babasıyla ilişkili olup olmadığını henüz anlayamadan Allan’ ın zorlu hayatı başlıyor ve ardından gençliğine son olarak da yaşlılığına doğru bir hayat akışı gerçekleşiyor.
X+Y
Çoğunluğa benzemiyor diye aramıza almakta ve onu bizden biri saymakta zorlandığımız onlarca, yüzlerce, binlerce hatta belki de milyonlarca çocuk vardır.
Çocuklukta çatırdamaya başlayan arkadaşlık ilişkileri hele ki ergenlik dönemine gelindiğinde -yetişkinler tarafından önlem alınmazsa- bu tür çocukların hayatına olumsuz etkiler bırakarak devam eder.
Matematik dehaları konusuna oldukça farklı bir yaklaşım getiren bu film, öncelikle filmi çocuk üzerinden ele alması ardından yetişkinlerin düştükleri yanılgıları dile getirmesi açısından kesinlikle izlenmeye değer bir hikayeyi barındırıyor.
FELAKETİN İZLERİ – TANG SHAN DA Dİ ZHEN
Atılan yanlış bir adım için ileride düzeltme imkanı zor da olsa vardır. Her şeye sıfırdan başlamak ve yönünü doğru rotaya çevirmek kişi için gerçekleştirilebilir bir durumdur.
Hepimiz zaman zaman bu tür seçimlerle karşı karşıya kalıyoruz ve çeşitli karar alma mekanizmalari sayesinde bir sonuca varıyoruz. Peki ya hayati bir konuda seçim yapsaydınız? Sonucunda hayattaki en kıymetli varlıklarınızdan birini kaybetme olasılığınız olsaydı seçim yaparken ne hissederdiniz?
BANA YALAN SÖYLEME
Oldukça ilginç bir kurguya sahip bu film aslında gerçek hayatta yaşamış ve 83 yaşında halen çalışmalarına devam etmekte olan Amerikalı psikolog Paul Ekman’ ı anlatmaktadır. Paul Ekman yaptığı uzun araştırmalar sonucunda insanların yüzünde beliren pek çok duygunun tüm dünya insanlarında ortak olduğu sonucuna varmış ve 1972 yılında altı temel yüz ifadesini içeren bir liste hazırlamıştır.
Duyguların vücut diline yansıması üzerine oldukça ilgi çekici bir üslupla çekilmiş sahnelere sahip bir dizi.
KIZ ARKADAŞIM
Bir ebeveynin kaybı/yokluğu, çocuğun psikolojik gelişimi açısından oldukça yaralayıcı bir durumdur. Bunun telafisi zordur; ancak duruma uyum sağlama konusunda doğru adımlar atıldığında psikolojik açıdan sağlam bireyler yetiştirilebilir.
Bir diğer açıdan ise tek ebeveyniyle kalan çocuğun ebeveyninden beklentileri önemli bir noktayı oluşturur.
Baba-kız ilişkileri, anne yokluğuna 11 yaş bakış açısı, hipokondriyak belirtiler, arkadaşlık ilişkilerinde karşı cins yorumu ve ergenliğe adım atış gibi konuların bir arada işlenmesi bakımından izlenmeye değer filmler arasındadır.
ÖLMEK İÇİN 13 SEBEP
Dizi, lise dönemindeki öğrencilerin hayatlarını temele alarak şekilleniyor. Liberty Lisesi’ nin öğrencilerinden Hannah Baker’ ın intiharı sonrası bazı öğrencilere içerisinde 13 adet kasedin olduğu bir kutu gider.
Hannah bu 13 kasette intiharına sebep olan kişileri deşifre etmiştir. Hannah’ nın belirlediği kurallar çerçevesinde kasetler öğrenciler tarafından dinlenir. Bu süreçte açığa çıkan sırlar sayesinde intiharla ilgili yürütülen soruşturmanın derinliği de artar.
SARMAŞIK
Uzun süre uzaklaşmak?
Mesela 7 ay boyunca birkaç kişi dışında kimseyi görmediğinizi ve okyanus ortasında ilerleyen bir gemide olduğunuzu hayal edin
Kalabalıklar içerisinde yalnızlık çeken insanları bolca inceleyen bilim bu kez yönünü hiçliğin ortasında yalnızlık çeken bedenlere çevirmelidir.
Sarmaşık filmi denizcilik üzerinde yapılmış en gerçekçi filmlerden biridir. Bir kaptan iki usta gemici bir gemici bir makineci ve bir de kamarottan oluşan mürettebatıyla Mısır limanından yük alarak yoluna devam eden ancak yolculuk esnasında armatörün iflasıyla denizin ortasında kalan bir geminin hikayesidir bu.
Film, Antalya Altın Portakal Ödülleri’nde en iyi film, en iyi senaryo, en iyi yönetmen ve en iyi erkek oyuncu ödüllerini alarak başarılı yapıtlardan biri olduğunu da kanıtlamıştır.
HECTOR MUTLULUK PEŞİNDE
Mutluluk ne demektir ?
Bu film size bunları sorgulatmayı amaç edinmiş bir film. Hayatta her şeyi yolunda giden, güzel bir işi, sevgilisi ve düzenli bir hayatı olan başarılı psikiyatrist Hector bir an oturup düşündüğünde bir şeylerin yolunda gitmediğini fark eder.
Aslında olumsuz geçen terapiler, hayatını kontrol eden bir partner ve antisosyal bir düzenden oluşan hayata sahiptir. Bunu aşmanın yolunu da “mutluluğu bulmak” olarak düşünen Hector dünyayı dolaşarak sorusunun cevabını listelemeye başlar.
Bu keyifli gezi ona sadece mutluluğun sırrını değil hayatını baştan aşağıya değiştirecek olan farkındalıkları da verir.
SPLİT (PARÇALANMIŞ)
Dissosiyatif kimlik bozukluğu diğer adıyla çoklu/çoğul kişilik bozukluğu yaşayan Kevin adında genç bir erkeği merkeze alarak bu rahatsızlığı tanıtan bir belgesel niteliğinde çekilmiş bir filmdir.
Kevin’ in üç genç kızı kaçırmasıyla gerilim dolu dakikalar başlıyor.
İlk sahnede kızların kaçırılmasına şahit olununca yaşanan şaşkınlık yaşıyorsunuz ve “Acaba bunu niye yaptı?” sorusunun cevabını aramaya başlıyorsunuz
Kurtulma çabalarını büyük bir heyecan ve merakla izlerken kızların da kaçıran kişinin de kişilik özelliklerini de öğrenmiş oluyorsunuz.
Çoklu kişilik bozukluğu temelinde travmatik olayları barındıran bir rahatsızlıktır. Bu travmatik olaylar ise genellikle taciz (fiziksel, duygusal vs.) vakalarıdır. Özellikle kadınlar bu vakalara daha fazla maruz kaldıklarından bu bozukluğun kadınlarda görülme yüzdesi daha fazladır.
ÖTEKİNİN BABASI
Bir çocuğun hayatına dokunmak son derece önemli ve bir o kadar da zahmetlidir.
Aile yaşantısının ve bir çocuğa dokunmanın ne kadar önemli olduğunu anlatan bu İran filmi izlenmeye oldukça değecek bir filmdir.
Çocuk da olsa incinen duyguların tamir edilmeye çalışılması harika bir duygudur. Bu filmde bu mesajı sık sık alıyorsunuz.
Filmde 6 yaşında olduğu halde konuşmamayı tercih eden bir çocuğun bunu tercih etme sebebini ve bu tercihin neticesinde neler yaşadıklarını görüyorsunuz.
Özellikle babasının konuşmayan bu 6 yaşındaki Şahab’a ve diğer çocuklarına olan farklı yaklaşımları izleyicide izlerken buruk bir duygu bbırakıyor. Annesin ise Şahab’ı koruma güdüsü ama bunu yaparken bir takım hatalı kararlar alması da izleyicide değişik duygular uyandırıyor.
Babanın çocuları arasındaki farklı yaklaşımından dolayı Şahab babasını “Ötekinin Babası” olarak görüyor.
BRAVE
Ceusrca işlediği konusu itibariyle diğer animasyonlardan farklı bir filmdir.
Disney bu yapımla aslında cinsiyet ayrımcılığına da hakim olduğunu aktarmıştır.
Merida annesinin baskısını yaşarken, annesinin de aynı baskıları gördüğü unutulmamış. O yüzden Kraliçenin de yargılanmaması gerektiğini ifade edilmiş.
Başka yolu bilmeyen bir kadın rolü çizen kızının mutlu olmasını canı gönülden isteyen bir anne Elinor.
Bu filmde ailelere de mesajlar veriyor.
Çocuklarını olduğu gibi kabul etmeleri gerektiğini öğretiyor.
Özellikle anne kız ilişkisinin üzerinde durulmuş. Güldürürken düşündüren animasyon filmlerinden olmuş.
WHİPLASH
Mükemmeliyetçilik, kişilerin hayatta orta yol denen şeyin varlığını reddetmesi sonucu “ya hep ya hiç” düşüncesiyle hareket etmesini ifade eder.
Kendilerine koydukları aşırı yüksek standartlar istedikleri sonuca ulaşmalarını engelleyen bir duvar olarak karşılarında durur. Yine de bir duvarı aşmaya çalışmaktan vazgeçmezler. Bu durum bir süre sonra kısır bir döngüye dönüşür.
Film, Shaffer Üniversitesi’nde bateri çalan konservatuar öğrencisi Andrew Neiman ile orkestra şefi Terrence Fletcher’ ın yollarının kesişmesi sonucu başlayan bir hikayeye dayanıyor.
Başta oldukça iyi niyetli bir yaklaşım sergileyen Fletcher, yeteneğiyle yücelttiği Neiman’ ı hemen ardından zayıf noktalarından vurarak aşağılamayı eksik etmiyor. Yaşadıkları karşısında şaşkına dönen Neiman ise bu duruma ayak uydurmakta zorlansa da vazgeçmiyor ve mükemmeliyetçi öğretmeninin mirası olan “en iyiyi isteme arzusu” nu doruk noktasına ulaştırıyor.
ŞŞŞ KIZLAR ÇIĞLIK ATMAZ
Başta her şeyin normal olarak gözüktüğü bir sahneyle başlayan film, düğün hazırlığı yapan iki gencin mutluluklarıyla başlar. Ta ki gelin kanlar içinde damadın yanına gelene kadar. Ardından başlayan mahkeme süreci, genç bir kadının hayatını karartan hikayenin derinine inmeye başlar.
Şirin Naimi adındaki bu kadın, saygın bir aileden gelmektedir ve ailesi onu kurtarmak için her türlü yolu denemeye hazırdır. Bunun sonucunda tutulan bir avukat, bu süreci açığa çıkarmada kilit bir role sahip olacaktır.
Başta konuşmaya çekinen Şirin, insanların gözünde bir katildir. Ancak avukatının azmi onu konuşmaya cesaretlendirir. Ardından Şirin’ in küçüklüğüne doğru acı bir yolculuğa çıkarız.
Hayatın acımasızlığını tatmış bir insanı suçlamadan önce yaşadıklarına bakmak, onun ruhuna dokunmak gerektiğini anlatan bir film
BABAM VE OĞLUM
İnsanların büyüdükçe hayat karmaşası içerisinde hayallerinin küçülmesi, inanılan değerlerde yalnız kaldıkça çaresizlik ve yetersizlik duygularının daha baskın hale gelmesi, gençlik yıllarında yalnızlık en büyük başarı göstergesi iken yaş ilerledikçe ibrenin sosyal yaşantının önemine doğru kayması birçok yaşantının temel taşlarındandır.
Filmde de Sadık’ ın ailesinden ayrı bir birey olarak varlığını ispatlama çabası bir noktadan sonra oğlunu emanet edebilmek amacıyla vazgeçtiği bir savaş olmuş ve yıllar önce terk ettiği cepheye geri dönme kararı almasını sağlamıştır.
Köye vardıklarında Sadık yıllar önce küstüğü babasını ilk kez görüyordur. Aralarındaki bu küskünlük kolay kolay geçecek cinsten bir durum değildir. Sadık’ın dönüş sebebini anlamlandıramayan aile bir yandan çok mutluyken diğer yandan tedirgindir de.
Babam ve oğlum son dönem sinemamızın en dokunaklı filmlerinden biridir.
DAİSY (PAPATYA)
Daisy hem en büyük çaresizlikleri hem de dik durmanın nasıl olduğunu anlatan bir film.
Karanlıklar içinde yanan bir aşkı her saniyesiyle hissedecek ve sonunda yaşadığınız duygu seline sizler de inanamayacaksınız.
Hye- Young Amstrdam da yaşayan genç ve güzel bir ressamdır. Şehrin en işlek meydanında insanların resimlerini yaparak ve kendi tablolarını satarak geçimini sağlamaktadır. Park Yi ona paptya tarlasında resim yaparken aşık olmuştur.
Hergün onun kapısına çiçekler bırakmıştır. Birgün saat 4:15 te elinde bir buket paptyayla gelen adam olduğunu sanmış ve Hye-Young Jeong Woo ya aşık olmuştur. İki adam arasında kalan Hye-young u içinden çıkılamaz bir sürece girmiştir.
Başlarken sakin bir havası var filmin güzel ressamımız papatyalarla dolu bir bahçeye gidiyor ve orayı resmediyor. Eve dönüş yolunda nehrin üzerinden geçerken düşüyor. Filmin dönüm noktası aslında burası oluyor.
TERS YÜZ (İNSİDE OUT)
Öfke kötü bir duygudur, sinirlenmemeliyim
Üzülmek kötüdür, hep mutlu olmalıyım
Ağlamak zayıflıktır, güçlü olmalıyım…
Bunun gibi bir sürü söz duyabiliriz çevremizdeki insanlardan. Belki ailemizde belki arkadaşlarımızda belki de öğrencilerimizde böyle kalıp yargıları olan, kendi duygularını tanımayan kişiler vardır.
Bu film bizi duygularımızla tanıştırıyor. Onları kanlı canlı karşımızda görüyoruz adeta ve bunu yaparken hem heyecanlandırıyor hem neşelendiriyor hem de üzüyor. Yani bizi duygularımızla tanıştırmakla kalmayıp onları bize yaşatıyor.
DÖNÜŞ (VOZVRASHCHENİE)
Baba-oğul ilişkisine başka bir açıdan bakan ve belirsizliğin verdiği gizem duygusunu fazlasıyla hissettiren bir film.
Babanın oğullarıyla ilişkilerinde dikkat edilmesi gereken noktayı filmin ilk sahnesinde anlıyoruz. Korkak olarak nitelendirilen bir çocuk ile topluluğun görüşlerine uyarak kendisini kabul ettiren ve çatışmadan kaçınan başka bir çocuk olmak üzere iki farklı karakter görüyoruz. Dolayısıyla bu iki farklı çocuğun babalarıyla kurduğu ilişki de iki farklı yoldan ilerliyor. Büyük çocuk Andrei daha ilk günden babasının sözünü dinleyen, uyumlu çocuk profiline devam ediyor. Ivan ise babasının geldiğini eski bir fotoğraftan doğruladığı an sorgulamalara başlıyor.
2003 yılında Venedik Film Festivali’nden beş dalda ödül almıştır. ayrılan filmin alkışı hak ettiği de aşikar. Bütün bunların yanında bir de filmin trajik bir sonu olmuştur. Filmde büyük çocuk Andrei’ yi canlandıran Vladimir Garin, filmin çekimleri tamamlandıktan sonra filmin başında da gösterilen sahnede yer alan gölde boğularak hayatını kaybetmiştir.
GELİŞ (ARRIVAL)
Arrival Ted Chiang ın Story of Your Life adlı kısa romanından uyarlama. Dil bilimci olan bas karakterimiz Louise nin bakış açısıyla anlatiliyor film. Baslarda Louise yı hayata küsmüş çocuğunu kansere feda etmiş bir anne olarak görüyoruz. Tam bu sırada uzaylılar yarı yumurtamsı bir gemiyle dünyaya geliyor. Hiçbir şekilde iletişim kurulamayan yaratıklar için Louise den yardım istiyorlar. Louise ve fizikçi ortağı olan Lan ( devlet tarafından bu ise verilmistir.) ile uzaylıların amaçlarını öğrenmeye çalışırken hayatlarını tehlikeye atıyorlar.
Film, ordu dilbilimcisi Dr. Louise Banks’in hikayesini anlatıyor. Birden çok uzay gemisi dünyaya iniş yapınca dünya adeta sarsılır. Amaçlarının ne olduğu bilinmeyen uzaylılarla iletişim kurmanın yolları aranmaya başlar. Uzaylılarla iletişim kurması için ordu dilbilimcisi Dr. Louise Banks çağrılır. Doktora yardımcı olması için de fizikçi Ian Donnelly seçilir. İkilinin artık en önemli görevi uzaylıların barışçıl mı yoksa istilacı mı olduğunu belirleyebilmektir. Bu süreçte bir diğer zorluk da ordunun ısrarcı bir şekilde saldırı yanlısı olması olacaktır…
THELMA VE LOUISE
İki kadının sıra dışı yolculuklarını anlatan, başkaldırmayı, başkaldırırken karşı koydukları güçlerden daha çok kendilerine ve hayatlarına verdikleri zararı konu alan bir filmdir.
Merkezinde olmadıkları dünyayı bulundukları yerden gördükleri şekliyle yorumlayan bu iki kadın, aslında dünyada kendileri gibi mücadele vermeyi hayal eden binlerce kadının dile gelişidir.
Kadınlara yönelik olumsuz tutum ve davranışlara bir baş kaldırış olarak başlayan yolculuklarında, iki kadın karakterin büyük bir değişime uğraması, hatta film içerisinde rol çözülmeleri de yaşayarak yıllarca erteledikleri hayallerini gerçekleştirmeleri sadece onların yaşantılarını değil; çevrelerindeki birçok insanın da hayatını derinden sarsar ve değiştirir.
Kullandıkları arabanın sürekli kamyon, tır veya iş makinesi sürücüleri tarafından korna sesleri ile taciz edilmesi erkek egemen toplumun kadınlar üzerinde kurduğu baskı betimlenir. Öte yandan, 26 yıl önce çekilmiş bir film olmasına rağmen dünyada hala süregelen bir güç mücadelesini etkileyici ve çarpıcı bir yorum getirmiş olması filmin güncelliğini korumasını sağlamaktadır.
WALL-E
Wall-E eski sürüm bir robottur.
Vakti zamanında dünyayı sarmaya başlayan çöp tabakasından kurtulmak için uzayın derinliklerine kaçan insan topluluğunun dünyada tek başına bıraktığı bir robot.
Yıllar geçmesine rağmen bu ulvi görevinden vazgeçmeyen Wall-E, türünün yaşayan son robotu olarak hayatına devam ediyor. Her gün çöpleri topluyor, beğendiği eşyaları koleksiyonuna ekliyor ve müzik dinleyip dans ediyor. Aslında kendi kurduğu düzen içinde mutlu mesut yaşayan robotumuz bir gün hayatında bir eksiklik olduğunu fark ediyor. SEVGİ! Tek başına yaşamanın verdiği o hüzün, hiç beklemediği bir anda gelen bir arkadaşla son buluyor: yeni sürüm bir robot.
Artık bir dosta sahip olmaya başlayan Wall-E her zamankinden daha mutlu bir hayat yaşamaya başlıyor. Çöpler içindeki dünya artık onun için çok daha güzel bir yer olmaya başlıyor. Ta ki yeni sürüm robot dünyada yeşermeye başlayan bir bitkiyi keşfedene kadar. Buradan sonra yeni robot kendini dış dünyaya kapatıyor ve Wall-E çaresizlik içerisinde onu geri döndürmenin yollarını arıyor. Vee macera dolu bir hikaye başlıyor.
KIRMIZI BALON
Kırmızı balon filmi ikinci dünya savaşından sonra Paris sokaklarını görmemizi sağlıyor.
Film Pascal’ın elektrik direğinde kırmızı balonu bulmasıyla başlıyor. Pascal la balon arasında bir dostluk oluşuyor
Balon Pascalı her yerde takip ediyor. Okulda kilisede evde otobüste. Ama bir otorite figürleri olan okul kilise ve aile balonu kabul etmiyor. Ama balonun bağlılığı burada göz yaşatıcı. Annesi pencereden bıraktığında bile Pascal ı kapıda bekliyor. Yolda yürürken ipini tutmaya ihtiyaç duymuyor çünkü balon onu hiç terk etmiyor.
Balon Pascalı her yerde takip ediyor. Okulda kilisede evde otobüste. Ama bir otorite figürleri olan okul kilise ve aile balonu kabul etmiyor. Ama balonun bağlılığı burada göz yaşatıcı. Annesi pencereden bıraktığında bile Pascal ı kapıda bekliyor. Yolda yürürken ipini tutmaya ihtiyaç duymuyor çünkü balon onu hiç terk etmiyor.
Erdal Öz filmi o kadar beğenmiştir ki onu anlatan bir kitap yazmaya karar vermiştir.
Bu film çocuklarımızla beraber izleyebileceğimiz onlara sevgiyi umudu en güzel şekilde anlatabileceğimiz bir eser.
SEN AYDINLATIRSIN GECEYİ
Bir film düşünün küçücük bir Ege kasabasında geçiyor ve bu kasabada herkesin süper güçleri var ama kimse bu güçleri süper güç olarak görmüyor! Hiçbiri süper kahraman değil, güçlerini dünyayı değiştirmek için kullanmıyorlar, hayatın rutinine kapılmış sıradan hayatlarına devam ediyorlar. Kimse kimsenin özel gücünün farkında değilmişçesine hayat telaşelerine devam ediyorlar. Ve bunların hepsi olurken duyguları en saf temiz haliyle yaşatıyorlar bize. Ve bu filmde insanı etkileyen diğer çarpıcı unsur en uygun anlarda filme eşlik eden muhteşem müzikler. Özellikle de Racha Riszk’in Mreyte ya Mreyte şarkısı filmin atmosferiyle bütünleşiyor adeta.
Film Ege’de geçiyor ve daha ilk dakikadan herkesin kanını ısıtan Ege şivesiyle bizi gülümsetiyor.
Karakterlerin tamamının süper güçlerinin olduğu bir çeşit aşk hikâyesi anlatılmaktadır.
Esas karakter Cemal, Akhisar’da babası ile aynı evde yaşayan ve aynı berber dükkanında çalışan genç bir adamdır. Herkesin birbirini tanıdığı bu kasabada, gayet sıradan gibi görünen insanların bazı olağanüstü güçleri vardır. Kimi zamanı durdurur, kimi duvarların ardını görür, kimi ölümsüzdür. Ama bunların hiçbiri süper kahraman değildir, bilakis hayatın olağan akışına uyum sağlamış, sıradan insanlardır.
DAR ALANDA KISA PASLAŞMALAR
Dar alanda kısa paslaşmalar filmi son olarak izleyicilere “kapalı dükkana kira ödemişiz” cümlesini anımsatır…Sonu olmayan, devamı gelmeyecek olan vaatlere, beklentilere toplumun inanmamasını, boş hevesler, heyecanlar, umutlar, hayaller bağlamamasını öğütler…
12 yaşında bir film olmasına rağmen hala güncelliğini koruyor olmasının nedeni bir mahalle ve bir futbol takımı sayesinde tüm bir Türkiye’nin modern çağlardan postmodern zamanlara geçerken neleri kaybettiğini ve bunların karşısında neleri kazandığını çok net bir şekilde özetliyor olmasıdır.
Bir yandan profesyonel olma isteği, diğer yandan ise amatör ruhu kaybetmekten korkma duygusunun damarlarda kol gezmesi şu anki toplumsal yapımızın da sosyolojik bir kesitidir. Toplum olarak bir yandan yeniliklere ayak uydurmaya çalışırken, diğer yandan da eski değerlerimizi de yanımızda taşıdığımız bir bavula sığdırmaya çalışıyoruz.
Toplumda da aynı şekilde değişim istenir, ancak bir yandan da değişimin getireceği yeniliklere uyum sağlanamamaktan korkulduğu için tedirgin adımlar atılır.
YABAN ÇİÇEKLERİ
Isak Borg, yetmiş sekiz yaşında, bakteri bilimi üzerine çalışmalar yapmış bir profesördür. Lund Üniversite’ sinden fahri derece almak üzere yola çıkacaktır. İşte bu yolculuk profesörün kendisini tanıması ve kabullenmesi sürecini işler.
Tek başına gitmeyi planladığı yolculuğa önce gelini ardından da üç genç katılır. Yaptıkları sohbetler ve yolculuk esnasında yaşadıkları olaylar hepsinin yaşamlarına dair sorgulamalar yapmalarına zemin hazırlar.
Ancak hiç kuşkusuz filmin en can alıcı sahneleri Isak Borg’ un gördüğü rüyalardır. İlki filmin başında görülür ve özellikle ölüm temasını işler. Kaldı ki Isak Borg artık yaşlı bir adamdır. Ölüm fikri aklına sıklıkla gelen fikirlerden biridir. Korkularıyla yüzleştiği bu rüyada gerçek yaşamla kurgu arasında bir köprü oluşur. Bilinç ve bilinçaltı kendini tamamlamaya başlar.
İkinci rüyada uzun yıllar emek verdiği ve sonunda bir nişane ile taçlandırılacak olan bilim insanı kimliği sorgulanır ve Isak Borg bu sınavdan geçmenin yollarını arar. Ardından rüyaya başka kişiler dahil olur ve Isak bu karmaşıklığın üstesinden gelmeye çalışır.
UZAKTAKİ ANILAR
Sevgiyi iliklerinize kadar hissedebileceğiniz bir film.
‘Sevgi her zaman sabırlı ve candandır. Asla kıskanç değildir. Sevgi asla kendini beğenmiş ya da kibirli değildir. Asla kaba ve bencil değildir. Saldırgan ve kızgın değildir. Sevgi başka insanlarından zevk almaz fakat hakikati sever. Her zaman bağışlamaya,güvenmeye,ümit etmeye hazır ve başa gelen herşeye tahammül eder…’ ‘ Anılar gidince ruh da gider.
İçinde bulunduğu çetenin başı belaya girince Landon Carter, bir anda kendini okul tiyatrosunda sahnelenecek bir oyunun içinde bulur. Burada karşılaşacağı sessiz ve kendi halinde bir kız olan Jamie’ye aşık olması ise tüm hayatını tümüyle değiştirecektir.
STAY
Film aslı, intihar edeceğini söyleyen Henry Letham’ın psikiyatrist Sam Foster’ a gelmesi ile başlıyor.
Henry sanat alanında öğrenim gören biri ve kendine idol olarak seçtiği bir isim var: Tristan Reveur!
Sam ile Henry arasında geçen diyaloglara ikisinin hayatında da önemli yer edinmiş insanlar dahil oluyor. İşin karmaşık kısmı da burada başlıyor.
Kendini hastasına adayan Sam, her bir adımda Henry’ e yaklaşmaya çalışıyor.
Sam sonuca yaklaştıkça sizler de onun heyecanına ortak oluyor ve bu anlamsız olayların nereye varacağını merak ediyorsunuz. Kimileri olası sonuçları tahmin etmeye çalışırken kimileri de hiçbir tahmin yürütmeksizin filmin kendisini sürüklemesine izin veriyor.
FORREST GUMP
Forrest Gump filmi Bir Amerikalının 60’lı 70’li yıllarda yaşadığı dolambaçlı, hiç dur durak bilmeyen hayatını. Forrest hayata IQ seviyesi normalin altında düşük bir şekilde gözlerini açıyor. Annesi onun için en büyük rol model. Fark etmeden elde ettiği bütün başarılarını annesinin birer çift lafıyla destekliyor.
Annesi ölmek üzereyken bile Forrest’ın hayatı anlamasına yardımcı olacak sözlerde bulunuyor.
Filmde sürekli şimdi acaba ne yapıyor sorusunu Forrest ile sorduğunuz ve kafanızda onun dostluğunu anlamaya çalıştığımız Jenny ise O’nun en yakın arkadaşı, dostu, aşkı her şeyi… Tabi Forrest kılığına girdiyseniz sizinde aşkınız olabilir. Aslında Jenny’nin hayatına baktığımızda Forrest’ın tam tersini görürsünüz. Anne yok baba var, ilgi yok sürekli kavga var, daim olan bir başarı yok çöküş var, hayatta amaç yok amaç var…
Bu hayatta birbirini tamamlayanlar ölümsüz bir dostluk elde edebilir. Jenny ve Forrest tam da böyle işte. Biri tencere diğeri kapak, biri bulut diğeri toprak.
SULTAN
Bu film, profesyonel ve kişisel hayatında sorunlarla boğuşan dövüşçü Sultan Ali Khan’ı temel alıyor.
Haryanalı boksör küçük köyünden çıkarak dünyayı yerinden oynatacak bir boksöre dönüşüyor. Sultan’la aynı küçük kasabada yaşayan cesur ve yine kendince hayalleri olan Aarfa’nın arasındaki aşk da zamanla körüklenmeye başlıyor.
Sultan Ali sevdiği kadın için büyük işler başarmaya çalışırken kibrinin ve gurunun altında eziliyor. Ve güreşi bırakıyor.
Kadın başrol Anushka Sharma, bir güreşçiyi canlandırıyor.
Ülkesindeki kadınlara bakış açısını değiştirmeye çalışan güçlü bir kadını canlandırmış. Toplumun direttiklerine kendince başkaldıran bir yapısı var. O yüzden olimpiyatta madalya almayı planlıyor. Ama her kadının yapabileceği bir fedakarlığı bebeği için yapıp olimpiyatlardan vazgeçiyor. Çünkü o altın madalyasını aşkıyla ve bebeğiyle aldı.
LA TABLEAU (MUTLULUĞA BOYA BENİ)
Küçük Prens başta olmak üzere pek çok güzel ve anlamlı Fransız Animasyon filmler geçmişten günümüze seyircilerin beğenisine sunulmuştur.
Aşk , mutluluk, eşitlik… Aslında film, dünyada var olan düzenin bir kopyasını yansıtıyor. Üç farklı tabakaya ayrılmış insan topluluğu, renkleri tam olduğu için en güzel şartlarda yaşamaya hak kazandığını düşünen insanlar ve bu insanların zulmü altında hayatta kalmaya çalışan karalamala.
Filmin bir diğer güzelliği ise nihai amacın kendisi yani ressama ulaşmak. Bu amaca ulaşma yolunda filmin size öğreteceği çok şey var!
Hindistan’ ın meşhur kast sistemi tarihten hep duyduğumuz bir kavram olmakla birlikte inceden inceye birçok toplumda kendisini gösteren de bir yapıdır. Bu filmde de aslında küçük bir kast sistemi kendisini var ediyor diyebiliriz.
ALİS HARİKALAR DİYARINDA
Linda Woolverton’ın çocuk kitabından uyarlanan yapım 17 yaşındaki Alice’in sosyeteye tanıtım partisinde beyaz bir tavşanı takip ederek kendini harikalar diyarında bulmasıyla başlıyor.
Aslında 10 sene öncesinde de ziyaret ettiği yeri ikinci ziyaretinde hatırlamıyor bile.
Film insanların hayal dünyasını ciddi manada zorlayan ve zenginleştiren bir içeriğe sahip.
Yaş grubu olarak hemen hemen tüm yaş grubuna hitap eden bir yapım. Tabi her yaş grubu bu zengin hayal dünyasını farklı şekilde yorumlamaktadır.
6 yaşındaki bir çocukla 12 yaşındaki bir çocuğun bu filmi anlamlandırması çok farklıdır. Altı yaşındaki bir çocuk için çok güzel ve mümkün olabilen şeyler 12 yaşındaki bir çocuk için güzel ama saçma gelmektedir.
18 yaş üstünün de bu filmle ilgili duyguları da orta yaş ve yaşlı kategorilerine göre farklılık göstermektedir.
BARFİ
Küçük yaşta annesini kaybeden ve babası tarafından yetiştirilen Barfi, sağır ve dilsiz olarak doğmuş; ancak hayat dolu ve son derece pozitif biri olarak büyümüştür. Aynı zamanda bir hayli haylaz bir genç olan Barfi’nin başı sık sık derde girmektedir. Yaşadığı şehre taşınan Shruti Ghosh isimli genç kadınla tanıştığında ise daha önce hiç karşılaşmadığı duygularla tanışmaya başlar.
Barfi, üç ay içerisinde başka biriyle evlenecek olan Shruti’ye ilk görüşte vurulur, Shruti de zamanla ona karşı bir şeyler hissetmeye başlar. Ancak ortada büyük bir sorun vardır. Shruti, ailesi ve çevresi tarafından büyük tepkilere maruz kalır.
Ailesi, kızlarının ‘normal’ biriyle evlenmesini ve ‘normal’ bir hayat sürmesini istemektedir ve bu birlikteliğin gerçekleşmesine izin vermeyecektir. Yıllar sonra yolları tekrar kesiştiğinde Barfi’nin kalbinde başka biri vardır; Shruti içinse seçim yapma zamanıdır. Hint sinemasının son dönemdeki en ses getiren yapımlarından biri olan Barfi!, ülkesinin sınırları dışından da bol övgü almıştır.
PEEKAY
Pk ana temada dünyaya objektif gözle bakan, buraya yabancı, Dünya’yı tanımayan birinin bizi izleyerek Dünya’yı anlama çabasını, bizi, davranışlarımızı, inançlarımızı yorumlamasını işliyor.
Bunun yanında bir Hindu ile bir Müslüman arasındaki aşkı anlatıyor. Bunu yaparken bir taraf seçmeden herkesin herkesi olduğu gibi kabul ettiği güzel ve mutlu bir dünya fikrini öne atıyor.
Bu filmi izleyince farklılıklarımıza ve birbirimize saygı duymanın ne kadar önemli olduğunu görüyoruz.
BEN X
Ben, kimseye benzemeyen birisidir. Kendine özgü hayatı olan Ben, dış dünyadan bağımsız bir şekilde yaşamını sürdürmektedir. Gününün büyük bir kısmını internet üzerinden “Archlord” isimli oyunu oynayarak geçirmektedir. Oyunda, çok güçlü, saygı duyulan bir karakteri vardır. Ben’ in en büyük hayali, gerçek hayatta da oyundaki gibi bir karaktere sahip olmaktır.
Fakat “Otizm” adı verilen hastalığı yüzünden bu hiç de kolay değildir. Sürekli arkadaşlarının şakalarına maruz kalan, dışlanan Ben’ in yardımına “Archlord” oyunundan tanıştığı Scarlite adlı kız koşacaktır.
Geçmişten günümüze var olan ancak tanılanması zaman alan bir bozukluk olan otizm, günlük hayatta sıkça karşılaştığımız bir kavram.
YEŞİL YOL
Bir hapishanede gardiyanlık yapan Paul Edgecomb (Tom Hanks) o yıl hayatında her zaman hatırlayacağı John Coffey (Michael Clark Dunkan) ile tanışacaktır. Coffey iki kızı öldürmekten yargılanacak ve idam cezasına çarptırılacak. Ve Edgecomb un hapishanesine düşecektir. Uzun yıllardır birçok kişiyi elektrikli sandalyede idam eden Paul un yapacağı en zor infazdır. Coffey kocaman görüntüsü altında merhameti, iyiliği ve acıları saklayan olağan üstü güçlere sahip olan biridir. Yüreği de en az kendi gibi kocamandır.
Paul da onu tanıdıkça nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu görecek ve hatta ona kaçması için bir şans da tanıyacaktır.
BOYHOOD
ilm, çıkış noktası olarak yakın zamanda boşanmış bir çiftin, Mason ve Olivia’ nın hikayesine odaklanıyor. Sahip oldukları tek çocukları ise artık anne ve babasının bir arada yaşamadığı gerçeğine alışmak ve bu yabancı düzen içerisinde yaşamayı öğrenmek zorunda. Çocuğun 6 yaşında başlayan bu yeni tecrübesini 12 yıl boyunca sürecek olan bir büyüme evresine yayan yönetmen, bu süreç boyunca yaşananları beyaz perdeye aktarıyor.
Bu film tam 12 yılda çekildi! Evet yanlış duymadınız. Film 12 yıl boyunca her yıl belli dönemlerde oyuncularla bir araya gelinerek çekildi. Bu sinema tarihinde bir ilk! Bizim alışkın olduğumuz sistemde, ekranda “10 yıl sonra” gibi bir yazı belirir ve oyunculara benzeyen başka bir karakter filme dahil olurdu ve biz onun baş karakterin gençliği, yaşlılığı vs olduğunu kabul ederdik. Burada istenilen şey ise aynı kişiler üzerinden –ismi çocukluk olsa da- çocukluktan ergenliğe geniş bir bakış açısıyla bakma fırsatı oluşturmaktır.
THE FALL (DÜŞÜŞ)
1920’lerin Los Angeles’ındayız. Kolu kırıldığı için Los Angeles Hastanesi’ nde yatmakta olan 10 yaşındaki Alexandria burada filmlerde dublörlük yapmakta olan Roy ile tanışır. Bir çekim sırasında sakatlandığı için yataktan çıkamayan Roy, Alexandria’ ya Vali Odious’ tan çeşitli sebeplerden nefret eden ve onu öldürmek isteyen 6 adamın hikayesini anlatmaya başlar. Fakat Roy, yaşadığı sorunlar sebebiyle hikayeyi giderek daha karamsar bir hale sokar. Bir süre sonra masal ile gerçeği birbirine karıştıran Roy, kendi acılarından kurtulmak için Alexandria’ yı kullanmaya başlayacaktır.
Bu öyle bir hikaye ki, yaşamından vazgeçmeye hazır; ancak bunu başaramayacak kadar çaresiz bir yetişkin, son çırpınışlarında bir çocuğun hayal dünyasını kullanarak sonsuzluğa ulaşmaya çalışıyor. Bu uğurda yaptığı şey ise bir hikaye uydurmak! İçinde intikam, hırs, ihanet var. Ancak bunları hayal eden bir çocuk olunca ölülerin ağzından bile kelebekler çıkıyor.
THE GREAT HYPNOİST (TERAPİ)
Kendi dalında oldukça başarılı bir psikiyatrist olan Xu Ruining, tedavi için yanına gelen hasta insanlar üzerinde hipnoterapi uygulamaktadır. Ancak şimdiye dek hiç görmediği türden bir hasta olan Ren Xiaoyan, son zamanlarda hayaletler gördüğünü söyleyince Ruining, hastası üzerinde hipnoz tedavisini kullanmaya karar verir. Ancak bir gün Ruining, hastası Xioyan’ ın rüyasına misafir olur ve hastası ile ilgili büyük bir tedirginlik yaşamaya başlar.
HAYALETLERE İNANIR MISINIZ? Ren Xiaoyan inanıyor ve psikoloğu Xu’ya bunu kanıtlamak için her şeyi yapmaya hazır! Xu Ruining ise kendine güvenen ve hastalarının odasından tedavi olmadan ayrılmalarına izin vermeyecek bir psikolog. Böylesine hırslı ve başarılı bir psikoloğu bile şüpheye düşüren yöntem ise hipnoz, hem de uyanıkken bile!
A DANGEROUS METHOD (TEHLİKELİ İLİŞKİ)
1904 yılında geçen hikaye, psikanalist Carl Jung ile hastası Sabina Spielrein arasında doktor-hasta ilişkisiyle başlayan ve daha sonrasında ise Freud’un da dahil olacağı çalkantılı bir ilişkiye dönüşen bir aşk üçgenini anlatıyor. Evli ve eşi bebek bekleyen Carl Jung, akli dengesi yerinde olmayan Sabina üzerinde Freud’un tartışmalı tedavi yöntemini ilk kez uygular; fakat tedavinin ilerleyen aşamalarında Sabina ile yakınlaşmaktan kaçamaz. Bu üçlü ilişki gerilimi arttırırken Freud ve öğrencisi genç Jung’un da arası açılacaktır.
Psikoloji tarihinin iki dev ismini bir araya getiren 2011 yapımı bu filme sadece psikolojik açıdan değil bir bilimin doğuşunun getirdiği sancılar açısından da bakmaya çalışalım.
MOMMY (ANA)
Diane Despres (Anne Dorval) üç yıl önce kocasını kaybetmiştir. Kocasının ölümünden sonra, hiperaktivite ve dikkat bozukluğu teşhisi konan on beş yaşındaki oğlu Steve (Antoine-Olivier Pilon) ile zor zamanlar geçirmeye başlar ve onu rehabilitasyon merkezine rulet siteleri yatırır. Ancak Steve çıkardığı sorunlar yüzünden merkezden uzaklaştırılır. Diane iki seçeneğe sahiptir; ya oğlunu yanına alacak ya da onu ıslahevine gönderecektir. Oğlunu ıslahevine göndermek istemez ve yanına alır. Kısa bir süre sonra da yeni komşusu Kyle (Suzanne Clement)’ dan yardım ve destek almaya başlar.
Oldukça ses getiren bu yapımın bizleri kendine çekecek en önemli yanı ise anne-çocuk ilişkisine çok yakın bir kadrajdan bakıyor olması. Çağımızda yanlış anlaşılması bir yana teşhis koymada dahi sıkıntı yaşanan bir bozukluk olan DEHB’yi, merkeze aileyi alarak anlatması filmin diğer bir çekici yanı.
3 İDİOT
Mark Twain’in “Okulumun eğitimimi engellemesine asla izin vermedim.” diye bir sözü var. Mark Twain şu an yaşıyor olsaydı 2009 yapımı Hint Filmi 3 Idiots’u çok beğenirdi. Filmin ana konusu M.T’nin bu sözüyle paralel. Tek tip insan yetiştiren, duyguları körelten ve düşünüp anlamayı değil yalnızca ezberi ve yarışı dikte eden eğitim sistemine eleştiri getiriyor film.
Ülkenin en iyi mühendislik okulu ICE’de okuyan üç arkadaş, nam-ı diğer 3 aptal var. Biri evini geçindirmeye uğraşan; hasta babasınının ilaçları ve ablasının evliliği için bir iş sahibi olması gereken Raju, diğeri babasının dikte ettiği mühendislik uğruna çok sevdiği ve tutkusu olan fotoğrafçılıktan vazgeçen Farhan ve bu ikisiyle birlikte düşünceleri yıkmaya çalışan, sistemi eleştiren ve filmin baş kahramanı olan Rancho.
Bir de sistemin somutlaşmış hali olan, okulun müdürü ve onun iyi kalpli kızı. Film bu 5 kişinin etrafında dönüyor kısaca.